“Burası, görülmeden, gezilmeden “Sıkıntım var; dertliyim” demenin “ar” kabul edileceği bir yer.“
Mehmet Büyükmutu
Aziz Mahmud Hüdayi Vakfı Gönüllüsü
(06-07 Nisan 2019 İdlib – Azez – Afrin / Suriye)
Hüdayi Vakfımızın insani yardım çalışmalarına gönüllü olarak katılmak üzere 06-07 Nisan tarihlerinde Suriye’nin İdlib, Azez ve Afrin bölgelerindeydik.
İdlib’te bir yetim kampında bir yetimhaneyi ziyaret ettik. 160’a yakın aile ve 400’e yakın yetim çocuğun bulunduğu bir kamp burası.
Bir çocuk düşünelim; babası evine düşen bombadan yahut bir kurşundan şehit olmuş veya tutuklandığı hapishaneden bir daha hiç çıkamamış ve sonrasında yetim kalmış.
Yetimliği henüz “baba” diyebileceği bir kimseyi tanımadan tatmış.
UHUD DÖNÜŞÜNE BENZETTİM BU BEKLEYİŞİ
Buradaki manzaralara şahit olduğunuzda Uhud dönüşünde Hz. Peygamber’in (Aleyhisselam) Hz. Hamza’nın (r.a) kızı Fatıma’ya söylediği o sözü yaşıyorsunuz. İçinizde aniden o “ince sızı” beliriveriyor. Sol yanınızdaki burukluğu derin bir “iç çekerek” bastırmaya çalışıyorsunuz.
Uhud dönüşünde gaziler Medine’ye dönerken geride kalanlar yollarda babalarını, abilerini, kocalarını beklemektedir; içlerinden birisi de Hz. Hamza’nın (r.a) kızı Fatıma’dır. Gelecek kimse kalmaz, Fatıma (r.a) da Hz. Peygambere yaklaşıp babasını sorar; fakat Hz. Peygamber “Baban şehit oldu.” demez; “Baban ben olayım kızım; bundan sonra bana baba demek ister misin Fatıma?” deyiverir.
BİR ÇOCUK TANIMADIĞI BİR ADAMIN YANINA NEDEN KOŞARAK GELİR Kİ?
Siz bu kampları gezerken babalarının kokusunu taşıyabileceğiniz için size koşarak gelen, ellerinizden tutup gezmek istercesine sıraya giren, sırf “babalarının cinsiyetinden” olduğunuz için içlerinde büyüttükleri “baba hasretini” sizinle gidermek isteyen ve “gerçekleşmesi mümkün dahi olmayan” o boşluğu doldurabilmek ümidiyle size bakarak gözlerindeki “sönük parıltıyla; pusmuş derinlikle” yutkunan yavruların sönmüş umutlarını yeşertiyorsunuz.
Siz, sadece ziyaret etmek, elinizdeki paketi annelerine/nenelerine teslim etmek veya dualarını almak için yanlarına gidiyorsunuz; fakat oradaki çocuklar önce bir tedirginlik, ardından bir muhabbet ve babalarına olan hasretle sizin yanınıza koşup geliyorlar.
Ne için mi?
Allah aşkına söyleyebilir misiniz, bir çocuk tanımadığı bir adamın yanına neden koşarak gelir ki?
Fakat durum öyle değil.
Bu yavrular/evlatlar içlerinde biriktirdikleri “baba özlemini” bir nebze tatmin edebilmek için tanımadıkları adamlara saçlarını okşatmak, onların yüzlerinden öpmek, ellerini tutmak, kendilerini öptürmek, kucaklamak için birbirleriyle yarışıyorlar.
Allah Teâla şahittir ki ben ömrümde ilk defa herhangi bir adamı, sırf babasını hatırlattığı için o adamın elinden tutabilmek adına birbirlerini itekleyen, yarışan, heyecanlanan, sevinen ve beklentisizce ona sarılan yavrular gördüm bu kamplarda.
Sırf size adını birkaç defa daha söyletebilmek için avazı çıktığı kadar seslenerek selam veren yavrularımızın hayatlarını idame ettirmeye çabaladıkları yer burası.
Hani kendi evlatlarımıza “Acaba hangi ek gıdaya devam etsem gelişimi hızlı olur?” diye hesap yaparken 10 yaşındaki çocukların yetersiz beslenmelerinden dolayı 5-6 yaşındaki bir çocuk bünyesi gibi zayıf, çelimsiz, hasta ve bakımsız kaldıkları yer burası.
Burası Suriye.
Burası “yokluğun vücut bulduğu yer.”
Burası, insanın “boğazı düğümlenmeden” iki adım atamadığı yer.
Burası, görülmeden, gezilmeden “Sıkıntım var; dertliyim.” demenin “ar” kabul edileceği yer.
Rabbim bu evlatlarımıza kuvvetli iman, muhkem bir sabır, müstakim bir irade ve İslâm’a aşkla hizmet edecekleri hayırlı bir ömür ve “baht” versin.
Bizlere de o yavrularımızın acısını hissedebilen bir kalp; uykusuz kalabilen vicdanlar versin.
Amin.
Selametle.
Mehmet Büyükmutu
Aziz Mahmud Hüdayi Vakfı Gönüllüsü
(06-07 Nisan 2019 İdlib – Azez – Afrin / Suriye)